Nasılsın?
Yani hayattayım gibi bir yerden iyiyim. Artık iyi kelimesi çok değişti benim için. Ama iyiyim. Arkadaşlarım, kızım, işim… Hayatta kaldığım için iyiyim. Artık her gün iyiyim. Kötüyüm gibi bir şey kalmadı hayatta. Başımıza gelenlerden dolayı kötü hissediyorum. Arkadaşım için kötü hissediyorum. Ama tabii ki iyiyim.
Türkiye’de yaşanan ve kamuoyuna mal olmuş olaylarda herkesin yekpare bakabileceği konular dahi tartışmaya açılabiliyor ve linçlenebiliyor. Bu yediğin linçler, sana artık ne katıyor?
Hep konuşuyorduk; ben linçleri önemsiyorum, kimseye dokunmasa da bana dokunuyor. Çünkü linç dediğin şeyi boş bir bilgisayar yapmıyor; orada bir insan var. Bana hep dokundu, hep söyledim. Bu hiç umrumda değil demedim ben. Ben linç yediğim zaman, on sekizinci gün filandı. Bu sefer gerçekten o kadar kendimden razıyım ki. Hissimden, başıma gelene tuttuğum yastan, hayatta olmayan arkadaşıma yasımdan, sevgimden, bu konuya dair yaşadığım süreçten o kadar razıyım ki… Buna o kadar içim rahat ki bu sefer hiç değmiyor. Bazen canım, Tolga ile ilgili bir şey paylaşmak istiyor çünkü çok özledim arkadaşımı. Seni çok özledim diye paylaşmıyorum; onu çok özledim diye paylaşıyorum. Bu benimle alakalı, kimseyi eleştirdiğim bir yerden değil; çünkü herkesin yas biçimi başka. Paylaşıyorum ve 5 saat sonra benim için gün başlıyor. Hemen oradan linç yiyorum. O günde linç yeme sebebim ben değildim, başka bir yerden oldu bu. Ama ondan da razıyım mesela.
Kazadan sonra seni üzen bir şey oldu mu? Aramadığı için ya da o ana üzüldüğün bir şey gerçekleşti mi?
Kızdığım, öfkelendiğim oldu. Kazadan sonra yapacağıma kendimce söz verdiğim bir şeydi bu. Asla isim vermeyeceğim, hedef göstermeyeceğim. Ama 1-2 kişi var ki bu hayatta, sektörde, çevremde, arkadaş ortamımda… Adının adıma zikredilmesine izin vermeyeceğim, benim etkinliklerime girmesinin mümkün olmayacağı, arkadaşlarımla yan yana görüşsem arkadaşlığımı bitireceğim kadar, hayatta bana kendimi değersiz hissettiren ve kalbinin kötü olduğuna emin olduğum birkaç kişi var. Hiçbiri benim arkadaşım değil; hiçbir zaman olmamıştı. Mobing dersem mobing olur. Benim için kötülük. Ama soruna cevap veririsem hiç kızdığım, üzüldüğüm kimse olmadı. Bugüne kadar hep ben çok güzel severim, sevme biçimimi çok severim derim. Ben seviliyormuşum, çok güzel seviliyormuşum, çok güzel arkadaşlarım varmış. Çok uzun zamandır konuşmadığım, adını unuttuğum, niye bu benim hayatımda değil diye üzüldüğüm, eskiden bozuk olduğum herkes iyi kalbiyle ve beni şifalandırmak için, buradayız demek için vardı.
Oyuncuların olduğu bir araç kaza yaptı, topluma da mal olan insanlar vardı, kayıplar yaşandı. Dolayısıyla bunun haberleşmesi ve kamuoyunda konuşulması mutlak olağan. Ama sizin geçirdiğiniz kaza ciddi anlamda sokakta, sizinle alakası olmayan, sizi belki de hiç tanımayan insanların dahi bir yerden denk geldiği, önemsediği, gündem ettiği bir vaka olarak düşünüyorum.
Evet, öyle oldu. Şahıs olarak isim isim bilmeseler de hikayeyi bildikleri bir yer oldu. Bir de farklı bazı şeyler oldu. İnsanlar, hikaye seviyor biliyorsun. Bu gerçeklik var. Bazen bir şey duyuyorsun ve hiçbir fikrin yok. Müge Anlı’da izlememişsin ama bir isim biliyorsun, bir hikaye biliyorsun ve o hikayeyi stalk’luyorsun. Bu dram sevdası nedir bilmiyorum. Bir kaza olmuştan sonra ikinci, üçüncü cümle olarak ne kuruluyorsa o hikayenin altı doldu bizde. Kazadan 3 saat önce attığımız reels var, Sergen’in çöpe attığı kıyafet var, Tolga’nın şampanya patlatması var, o turneyi istememiz hikayesi var, Ada var, Sergen’in topluma mal olması var, Tolga’nın güler yüzü var… Hikayeye girdiğin zaman oradaki herkesin bir şeyi var. Özel tiyatrolarda bu kadar uzun turne yapılmıyor artık. Yapmak istemediğimiz bir turne olduğu gerçeği var. Hikaye çok dallı budaklı, bence onun da etkisi var.
Zaman nasıl geliyor sana? Zamanın geçmesi nasıl hissettiriyor?
Bir şekilde… İlk hafta bir şekilde geçti. Her şey çok adrenalinliydi. İlk haftanın sonunda bir şekilde evime girdim. Arkadaşlarım bir gün evden çıkmadılar. Belli bir süre benimle yaşadılar. Daha arkadaşımı kaybettiğime gelmeden herhalde bitti benim için, hayal kuramayacağım herhalde dedim. Bununla nefes alan biri olarak ben herhalde yapamayacağım bunu diyordum. Ona ağlıyordum. Ben ne zaman hayal kuracağım? Ben ne zaman yarın olsun isteyeceğim? Yarın güzel olmayacak bilincindeydim. Bir arkadaşım annesine “Benim arkadaşım, benim arkadaşım değil.” demiş. Çünkü bunun tek sebebi benim yarın olmayacak dememle ilgiliydi. Şu an öyle bir yerde değilim. Tabii ki hayal kuruyorum. Sergen’in bu kadar hızlı halletmiş olması, benim için çok büyük bir moral kaynağı. Arkadaşlarım, işim, Ada, Uraz… Benim için burada olan insanlar, çok kalabalık. Çok şükür… Bana sürekli olarak sebep veriyor ama eskiden sebebe ihtiyacım yoktu. Eskiden bunu ben hallediyordum, ben sebep veriyordum insanlara. Zaman nasıl geçiyor? Geçtikçe daha da bir şeye dönüşecek biliyorum. Her kayıp, her travma böyle. Zaman neye dönüştürecek merak ediyorum.
Kaç yaşında evlendin?
24 yaşında.
Uraz Bey ile tanıştıktan ne kadar sonra evlendin?
1 buçuk ay.
1 buçuk ay sonra habersiz bir şekilde evlendin, Melis İşiten ailesi ile birlikte sosyal medyada yer aldı, daha sonra ayrılık yaşadın… Kazadan sonra hastanede yanına geldim. O gün hastaneden çıktıktan sonra seni düşündüm. Gayet ayakta ve sanki bir gün önce o araçtan çıkmamışsın gibiydi. Bu kadar güçlü olmak zorunda mısın?
Bu bir hata. Orada ayaktaydım, bulunma sebebimiz Sergen olduğu için bu konuyu çok konuşmak istemedim. Ama güçlü değilim artık, onu söyleyeyim. Güçlüyüm tabii ki ama kalben ve ruhani olarak o kadar güçlü hissetmiyorum. 3 gün önceki Melis neyse o gün çıkmış halimde o. Benim tavrım bu. Şu anda burada bir şey gelse başımıza ben önce seninle ilgileniyor olurdum. Bu, benim Melis olma şeklim. Hayatta kalma mücadelem. O gün oradaki koşturmam, ayağımın kırık olduğunu bilmiyorduk, bağların koptuğunu bilmiyorduk… Beni bırakın, ben iyiyim. Bana iyi olamazsınız diyorlar ama iyiyim yani. Önce orada herkes senin gibi bekledi, beni tanıdıkları bir yerden. 1 hafta sonra bu bitti. Çünkü arkadaşlarım beni aldılar, evde koltuğa oturttular. O sırada doktor da bacağımı MR’a soktu. Bacağın kırık, yatıyorsun dediler. Durmayı öğrendim değil; durmam gerektiğine ikna oldum.
Hayatın getireceği türlü zorluklarla ve acılarla baş ederim herhalde diye düşündün mü?
Ada’nın sağlığı dışında hiçbir şeyin bir önemi kalmadı. Hiçbir şey değmiyor bana. Normalde her şeyi çok büyük yaşayan biriyim ben. Ya siyah ya beyaz benim için. Heyecanım çok büyük, aldığım bir duygusal mesaj benim için çok büyük, her yere giderken karın ağrısı… Benim hayatımda daha önce hiç böyle bir şey olmadı. Bir kaybım da olmadı. Bunu abartmak da istemiyorum. O yüzden de bir yerlere çıkıp konuşmaktan hep kaçındım. Bu kadar gerçek bir şey yaşamışken, bu kadar gerçek bir şeyin içinden çıkmışken hiçbir şeyin önemi yok. Kazayı filan bırak, Tolga öldü… Orada iki arkadaşımızı daha kaybettik. Burada onları unutuyorum diye de linç yiyorum. Unutmuyorum ama benim arkadaşım öldü. Hayatta daha başka ne olabilir ki? Kızım, Uraz, ailem… Bunların sağlıkları önemli. Ada çok hastalandı, çığlık çığlığa serumlar yiyor, hastanelerde koşuyoruz. Bu, 5 ay önce olsaydı benim için büyük bir şeydi. Allah beterinden korusun ama çok daha büyüğü var biliyorum artık.
Daha önce bir ölüm, bir kayıp acısı yaşamamış olduğunu ifade ediyorsun. 1 saat önce hayatında var olan ve hiçbir şekilde kaybedeceğini aklına getirmediğin insanın ertesi gün hayatında olmaması ve bir daha hiç olmayacak oluşunun hissi ne oldu? Tabii ki, tanımlanamayacak bir acı. Deneyimlememiş olduğunu söylediğin için ölüm ne hissettirdi sana?
Bunu tarif edemem galiba. Ben aslında sadece Tolga’nın yasını tutmuyorum. Ondan önceki hayatımın yasını tutuyorum. Hikaye bu aslında. Bunu, bana biri söyledi ve çok ikna oldum. Yaptığımız her şeyin yasını tutuyorum. Bir daha benim hayatım, önceki gibi olmayacak. O kazadaki kimsenin olmayacak bu arada.
Neden?
Olmayacak çünkü bir devirdi ve orası bitti. Hayata başka bakmıyoruz, bizim sektörde öyle biri yok… Ben, bunu dram olarak söylemiyorum. Çok kötü bir hayat bekliyor bizi demiyorum. Belki daha mutlu olacağız, bilemem. Bir daha eskisi gibi olmayacak çünkü senin hayatın. Sen normal seyrinde giderken senin kontrolünde olmayan bir şey geliyor hayatına çarpıyor. Başımıza gelen genel bir şeyden bahsediyorum. Zaten senin hayatın eskisi gibi olmuyor. Dolayısıyla benim yasını tuttuğum şey sadece arkadaşımın yasını tutmak değil; arkadaşımla ve o kaza anıyla kaybettiğimiz her şeyin yasını tutuyoruz biz.
Şoförle ilgili konuşmak istemiyorsun.
Konuşacak bir şey yok. Yatıyor şu an, çıkacak, ceza da alacak. Ne önemi var ki? Hiç.
Kızgın mısın?
Kendime daha çok kızgınım şoför konusunda.
Elinden geleni yaptığını biliyoruz.
Daha fazlasını yapmalıydım. Çok dedik, hep beraber. Orayı hatırlamak ve kazayı konuşmak doğru değil.
İçine mi doğdu?
Tam tersi, öleceğini düşünmüyorsun. Hızlı kullanan bir şoför var ve bunun farkındasın. 7 gün sürdü ve yedinci günün son 20 dakikalık yolculuğumuzda bizim başımıza bu geldi. O yüzden kendime kızıyorum. İn o arabadan, gitmeyeceğiz de… Bu arada kimseye kızamam. Karadeniz turnesini yapan Canım Özgürümüz de vefaat etti. O yüzden birine kızmıyorum. Tabii ki, çok kızgınım da kendime daha çok kızgınım. Ona kızgınlığım neye yarayacak ki? Basiretimiz bağlandı. Başka hiçbir açıklaması yok yani.
Ada ile ilk buluştuğun an…
Şu an hatırlamıyorum o anı.
Ada etkilendi mi? Geçti mi etkilenmesi?
Ada, şu anda iyi. Tabii ki zordu. İyi ki Uraz… Postlarımın altına “Benim kalabalık dünyam.” yazıyordum ve dalga geçiyorlardı. Şu anda Tolga’dan daha çok gözlerimi dolduran bir şey bu. Benim kalabalık dünyam… O yüzden Ada iyi. Çok korktu, çok panik oldu, bir süre bu durumu aşamadı.
Sergen konusu, çok zorlu bir süreçti. Sergen ameliyattayken o akşam hastanedeydim. Hastanenin kafeteryasında şunu düşündüm; orada yatıyor ve bir işlem görecek ama burada olsa zaten iyileşirdi. İnanılmaz bir olay vardı orada. Eğer kişinin kendisi için de hayat devam ediyorsa bu feedback’ler insana kendini hatırlatır.
Nereye, nasıl konuşmak istediğini bilmediğim için onunla ilgili çok konuşmak istemiyorum. Ama bugün biri bana Sergen ile ilgili bir şey söylese hadi abi derim Sergen’i ararım. Çünkü Sergen biliyor, Sergen yaptı. Kazadan önce de her şeyle dalga geçen, her şeyin şakasını yapan bir adamdı. Şu anda gene bu şekilde halletti, halledecek.
Bu kadar azim bekleniyor muydu?
Sadece azim değil; deli adam. Şu anda ona sadece bütün kontrol sen de diyorum.
Eski eşin sevgili Uraz Kaygılaroğlu ile ilgili gözlemim oldu. O dönemki düşüncem hep şeydi; o hayal kırıklığını yaşadım senin arkadaşın olarak, seni presledim, sen beni bir yerde durdurdun hayır o senin düşüncen dedin. Aslında konu her ne olursa olsun tanımadığım eski eşinle ilgili kendi içimde sitemlerim vardı. Bunları da açıkça ilk kez itiraf ediyorum. Bununla alakalı bir gün olsun, bir şekilde olsun diye düşündüğüm zamanlar vardı. Bu gözlemimde şunu fark ettim. Senin adına çok şükrettim ve senin adına çok mutlu oldum. Çünkü çocuğunun babasının senin hayatının o sürecinde senin yanında nasıl olduğu, nasıl üzerine titrediğini gördük. Bir kadın nasıl bir adam hayal eder, çocuğunun babası olarak evli ya da ayrı. Öyle bir adamdı, belki de fazlasıydı. Bunu gördüm, bunu da paylaşmak istiyorum. İlk kez çok sempati duydum.
Benim için yeni bir şey yok. Biz hep aileydik, bunu biliyordum ve hep söyledim. Hayatta en doğru şeyin ondan bir çocuk dünyaya getirmekten emin olduğum bir yerdeydim. Aslında kazadan sonra aile gibi oldunuz denildi ama biz hep öyleydik. Sadece şu gerçek var. Kaza anında önce babamı aradım, sonra Uraz’ı aradım. Kızımın babası olmasının yanı sıra hayattaki ortağım o. Gerçekten ne pahasına olursa olsun ihtiyacım olduğu anda orada olacağını biliyorum. Bu, inanılmaz bir his. Hayatta herkesin başına böyle bir his gelmesini dilerim. Bunun için ne evli olmana gerek var, ne aynı evde yaşamana gerek var. Belki bizim için kızımızın varlığıdır buna sebep, belki gerçek arkadaşlığımızdır. Sadece tek bildiğim şey iyi ki var diye zikredebileceğim en baştaki insanlardan biri. Hep söylüyorum; iyi ki çocuğumun babası o.
Tiyatro yapacak mısın?
Şu an düşünemiyorum. Tolga’nın olmadığı bir dünyada sahnede oyuncu olarak var olmayı… Henüz düşünemiyorum çünkü ben profesyonel olarak sahneye Tolga ile başladım. Tolga, sektör için çok önemli bir yapımcıydı. 5 senede 600 oyun oynadık; pandemi dahil olmak üzere. Beni etkileyen şey sektörde herkesin Tolga ile ilgili çok iyi konuşması. Tolga gibi bunu yapan yok. Oyuncusu olarak söylüyorum. Bu kadar gezdirecek seni, lüks otellerde kaldıracak, böyle kulisler yok. Çok yakın arkadaşım olmasının yanı sıra inanılmaz bir patrondu. Belki 5 ay sonra başka bir şey hissedeceğim. Anlık bir şeyden bahsediyorum. Benim bir “Yolo Yapım Tiyatro” hayalim vardı. Bunu, Tolga ile konuşuyorduk. Yapımcı olarak bunu ben yapabilirim ama organizatörlüğünü sen yapar mısın diye. Üzerine birkaç toplantı yaptığımız, yola çıkmaya hazırlandığımız bir süreçti bu. Kazadan 10 gün sonra önümüze bir şans geldi. Hemen buna atladım. Benim için Tolga ile selamlaşma biçimim bu. Ondan öğrendiklerimle, onun öğrettikleriyle, onun verdiği emekle bu yolculuğa yapımcı olarak başlayabilirim. Jest Tiyatro’daki ekibimiz, bizimle beraber. 2 Mart’ta prömiyerimiz var. Beni heyecanlandıran şey bu mesela. Onun dışında oyunculuk tabii ki yapacağım ama şu anda Yolo çok iyi gidiyor ve orada da Uraz’ın payı büyüktür. Şu anda yapımcılık yapacağım. Bu, benim için ona selam çakmak olacak. Belki 3 Mart, başka bir sabaha uyanmak olur.
Sürekli olarak sıfırdan bir şeylere başlıyorsun. Durmuyorsun ve yola devam ediyorsun. Bu noktada senin farklı yönlerini görüyoruz. Sen de kendini deneyimliyorsun.
Bu, tamamen Melis olmamla ve bir aradalıkla ilgili bir şey. Ben ortaya bir şey attım ve hadi dedim. Herkes Melis olmaz dedi ama birkaç kişi atıldı. Hem çok kalabalığız hem çok küçüğüz. Aslında yetmiş kişilik bir grup var. Hazal ve Berk tam zamanlı buradalar. Onun dışında herkes part time burada. Yolo’nun çıkış noktası şuydu; kimse eskisi gibi eğlenmiyor. Ben Asmalımescit biliyorum, oradan geliyorum. Özgürce, başımıza hiçbir şey gelmeden, sohbet ederek, sosyalleşerek, tek başıma bir yere gidip oradan arkadaş edinerek eğleniyorduk. Dolayısıyla bu kalmadı. Yolo oradan geldi. Sonrasında iş çok istediğimiz ve hayal ettiğimiz bir yere geldi. Mesleğimi buldum, çok net söyleyebilirim bunu. Özel hayatında herkese baskı yapan, aşırı tezcanlı biriyim. Özel hayatta bu insanı çok yoran ama iş hayatında işe yarayan bir durum. Herkes benim gibi bir asistan ister ama evde benim gibi birini istemeyebilir. Özel hayatımda böyle biriyken mesleki bir şeye çevirdim. Etkinlik işi yapıyorsan, prodüksiyon işi yapıyorsan bu çok lazım olan bir şey. O yüzden aşırı mutluyum, enerjimi oraya aktarıyorum.