Mert İnan – İstanbul’un yerlisi olup 1940’lı, 50’li yılları gören aksaçlılardan her daim, “Bizim zamanımızda Beyoğlu’nda erkekler kravatsız, kadınlar şapkasız gezmedi” cümleleri dökülür. Ne var ki, anılarda kalan Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’nin ihtişamı uzun zaman önce maziye karıştı. Bir zamanların popüler mağaza ve dükkânları ile yeme-içme mekânlarının yerinde yeller eser oldu. Değişim ve dönüşümü öyle hızlı oldu ki, ‘kravatsız, şapkasız gezilmezdi’ denilen İstiklal Caddesi’nin her köşesi adeta Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkelerinden kaçıp gelenlerin mekânı haline geldi.
‘Burada daha fazla kalamam’
Beyoğlu’nun yeni kuşak müdavimleri bile hızlı adımlarla çok sevdikleri semtten uzaklaşmayı seçtiler. Bir gün, yeniden eski ihtişamına kavuşacağı hayaliyle Beyoğlu özlemi çekenler ise son zamanlarda, dijital platformda yayınlanan “Kulüp” dizisi ile avunurken, 1955 yılına ait görüntü efektleri üzerinden hasret gidermeye başladılar. Biz de, 6-7 Eylül olaylarından başlayarak bugünlere kadar uzanan büyük dönüşümü anlayıp, anlatmak için ‘Pera Beyoğlu ve Anılar’ kitabının yazarı, İstanbul’un yaşayan son Levantenleri’nden Fortunato Maresia’nın kapısını çaldık.
Eskiyi sordukça gözleri dolan 83 yaşındaki Maresia’nın dilinden, “Doğup, büyüdüğüm Beyoğlu’ndan, çok sevdiğim evimden Harbiye’ye taşınmaya karar verdim. Birkaç hafta içinde Harbiye’ye taşınacağım. Beyoğlu’nda daha fazla kalamam. Hatıralar hayal oldu” sözleri döküldü.
Beyoğlu’nun simgelerinden Markiz Pastanesi de maziye gömülen mekânlardan biri oldu.
Maresia’dan maziye karışan mağaza ve dükkânları dinleyip soluğu geçmişin izlerini aramak için Beyoğlu’nda aldığımızda, ilk durağımız Tünel Meydanı’ndaki Vitavien Pastahanesi’nin önü oldu. Geçmişte Mandıra Muhallebicisi adıyla hizmet veren dükkânın yanındaki bijüteri mağazasının ise 1950’li yıllarda Sergiyadis Kırtasiye Evi olduğunu belirten Maresia, “Kırtasiye Evi’nin, iki ayrı kapısı vardı. Eylül ayı geldiğinde, Beyoğlu’ndaki okullarda eğitim gören talebeler Sergiyadis Kırtasiyesi’nin önünde kuyruğa girerdi. Müfredat kitaplarının tümü burada satılırdı. Tünel tramvay durağının tam karşısındaki, Asmalımescit’e çıkan pasajın üst katlarında Rumlar, Levantenler, Ermeni ve Yahudiler ikamet ederdi. Pasajın giriş kısmında fotoğraf ve korse satış mağazaları bulunuyordu. Moris Kohen Kasar tarafından Türkiye’nin en eski seyahat acentesi olan Moris Seyahat Acentası da yine aynı pasajın içinde bulunuyordu” dedi.
Narmanlı Han’ın sakinlerinden biri de kürk satışı ve antikacılık yapan Levanten ‘Lucrezia’ ailesiydi…
Her yerde ayrı bir tarih var
Tünelden Galatasaray’a doğru adımlarken Narmanlı Han’ın yenilenmiş hali karşımıza çıkıyor. Narmanlı Han’ın sakinlerinden birinin de kürk satışı ve antikacılık yapan Levanten ‘Lucrezia’ ailesinin olduğunu öğreniyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından halihazırda ön cephe restorasyonuna başlanan Botter Apartmanı’nın giriş kısmına komşu dükkânların hikayesini anlatmaya başlayan Maresia’dan bu kez şu bilgiler dökülüyor.: “Şu an kahve zincirlerinden biri olan dükkânda 4 Mevsim isimli lokanta bulunuyordu. 4 Mevsim, Beyoğlu Müdavimleri’nin en sevdiği lokantalar arasındaydı. Botter Apartmanı’na diğer bitişik dükkânda ise Decugis Gümüş Mağazası vardı.
Maalesef 6-7 olaylarından Decugis Mağazası da nasibini aldı. 6-7 Eylül hadisesi sadece Rumlara yönelik değildi. İstiklal’deki tüm gayrimüslim vatandaşlar olumsuz etkilendiler.” Daha sonra Hazzapulo (Haçopulo) Pasajı’nın hikayesini dinleyerek turumuza devam ediyoruz: “6-7 Eylül olaylarından önce şapkacı ve düğmecilerin olduğu Hazzapulo artık nargile ve gümüş dükkânlarının olduğu bir yer haline gelmiş durumda. Pasajdan hemen önce anneannemin terzi ve
şapka mağazası Maison de Couture Française yer alırdı. Aslında Beyoğlu’nun eski sakinlerinin işlettiği birçok dükkân ve pasajda artık dönerci, tatlıcı ve giyim mağazaları bulunuyor.”
Şapkacı ve düğmecilerin mekânı Hazzapulo (Haçopulo) Han, şimdi nargile ve gümüş dükkanlarının olduğu bir yer haline gelmiş…
Taksim’e yaklaştıkça İnci Pastanesi’nin yerine açılan zincir giyim markası gözümüze çarpıyor. İstanbul en gözde oteli olan Tokatlıyan Oteli ise artık pasaj olarak hizmet veren mekânlardan biri. Saray Sineması’nın olduğu binanın günümüzde Saray Muhallebicisi olarak hizmet verdiğini anlatan Maresia: “Saray Muhallebicisi’nin yanında eski Lüks Sineması ile eski Gloria Pastanesi vardı. Günümüzde bu dükkânların zincir giyim mağazaları haline gelmesi üzücü” diyor.
Ağa Cami’nin yanında bir zamanların Rebul Mağazası’nın yerinde midye ve kokoreççinin hizmet verdiğine tanıklık ediyoruz. Aya Triada Kilise’nin Taksim Meydanı’na bakan cephesinde İstanbul’un 7 tepesini simgeleyen ve 7 yapraklı yonca anlamına da gelen Eftalofolos Kafesi’nin tarihin tozlu sayfalarında kaldığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
Taksim Meydanı’ndan İstiklal Caddesi’ne girdiğimizde ise sol köşede, Meşelik Sokağın kesiştiği yerde Ayakkabıcı Mahmut’un dükkânı olduğu bilgisini alıyoruz Maresia’dan. Hemen iki dükkân yanında Meşhur Beyoğlu Hacı Baba Lokantası ise artık Arapça yazıların olduğu günümüzün en çarpıcı özeti olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin ilk sineması
Santa Maria Kilisesi’nin yanındaki meşhur Kelebek Korse’nin yerinde açılan parfümeri dükkanı beliriyor gözümüze. Türkiye’nin ilk sinemasının açıldığı ve çift asansör sisteminin ilk defa uygulandığı Suriye Pasajı’ndan geçerken geçmişte Polonezköy Şarküterisi adıyla işletilen dükkanda, enfes tereyağ ve kahvaltılıklar satıldığını öğreniyoruz.
Beyoğlu müdavimlerinin uğrak yeri olan İnci Pastanesi’nin yerinde şimdi bir giyim mağazası bulunuyor.
‘Bazı şeyler artık hayalden bile uzak’
Beyoğlu’nun en ihtişamlı günlerini bizzat yaşamış, 1938 İstanbul doğumlu Fortunato Maresia, 6-7 Eylül 1955’de yaşanan olaylardan sonra Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’nin kimliğini kaybetmeye başladığını söylerken, “Babam İtalyan kökenli, anne tarafım ise Fransız. 19. yüzyılın başlarında büyük dedelerimiz Beyoğlu’na yerleşiyorlar.
Babam yazları hasır şapka takar, İstiklal Caddesi’nde yürüdüğünde arkadaşlarını selamlamak için devamlı elini şapkasına götürüp kaldırırdı. Artık bu söylediğim hayalden bile uzak. Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’ne bakınca ağlıyorum. Doğup, büyüdüğüm semtim kötü bile denemeyecek kadar berbat durumda olduğunu görüyorum. Beyoğlu başka bir havaydı. Bu hava biraz biraz Avrupa’da da kayboldu. Beyoğlu’nda ne yapılırsa yapılsın artık düzelmez. Hiç kimse bir daha o eski güzel günleri geri getiremez. Beyoğlu, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’sinin içindeki ‘Avrupa’ydı. İstanbul’da Levanten kültürü de tarihe gömüldü” diye hayıflanıyor.
Markiz simgeydi
Beyoğlu ve İstanbul’un simgelerinden Markiz Pastanesi de İstiklal Caddesi’nde maziye gömülen mekânlardan. “Markiz’de oturmak, müdavim olmak büyük olaydı” diyen 83 yaşındaki Maresia, Hidivyal Palas’ın alt katındaki Türkiye’nin ilk pastanesi Lebon da kapanacakmış” diyerek sitemde bulunuyor.
Bu kez Postacılar Sokağı’nın başında durup Glavani Apartmanı’na bakarken, Maresia’dan şu sözleri işitiyoruz “Sizler bilmezsiniz ancak Kallavi Sokağı olarak bilinen geçiş yolu, Glavani Sokağı’ydı. Glavani Ailesi’nden atıfla anılan sokağın adını ‘Kallavi’ yaptılar. Gördüğünüz bina da Glavani Ailesine aitti ve burada yaşarlardı.”