DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan “Türkiye’de yaşanan ekonomik ve hukuksal sorunların yönetimin değişmesi ile çözülebileceğini vurgulayarak, “İnanın dürüst ve işinin ehli insanlar işin başına geldiğinde bu ülke bir kabustan uyanır gibi hızla düzelir. ‘Neden boşuna yoksulluk çekmişiz’ deriz. Kötü bir hatıra olarak kalır” dedi.
FOX TV’de Çalar Saat Programı’na katılan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Gazeteci İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtladı. Kasım 2020’de göreve gelen Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla görevden alınmasına ilişkin açıklama yapan Babacan, TÜİK’de de aynı durumun yaşandığına dikkat çekti.
“ÜLKEDE ARTIK EKONOMİK İSTİKRARDAN SÖZ ETMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasına ilişkin değerlendirmede bulunan Babacan şunları söyledi:
“Merkez Bankası Başkanı görevden alındı ama son 20 ayda dördüncü Merkez Bankası Başkanı şu anda göreve geldi. Yani 1990’larda Türkiye’nin siyasi istikrarının olmadığı günlerde dahi bu kadar sık Merkez Bankası başkanı değişmezdi. Türkiye istikrar getireceği söylenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yani taraflı partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ülkenin başlı başına bir istikrarsız kaynağı haline gelmiş durumda. Merkez Bankası başkanı tek bir imzayla görevden alınıyor böylesine bir ülkede artık ekonomik istikrardan söz etmek mümkün değil. Çünkü yeni gelen Merkez Bankası Başkanı ne söylerse söylesin Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamaların değeri sıfır. Nihayi yetki cumhurbaşkanında, cumhurbaşkanı ne derse o oluyor.”
“TÜİK’DE DE AYNI DURUM VAR”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’de kurumları önemsizleştirdiğini söyleyen Babacan, “TÜİK’de de aynı durum var. Son 20 ayda yine şu anda dördüncü TÜİK başkanı görevde. En bağımsız olması gereken kuruluşların başkanları en sık şekilde değiştiriliyor. Böyle bir yönetim olamaz. Bir ülkenin gücü tek tek kurumların gücünden oluşur. Şu anda Türkiye’de kurum diye bir şey kalmadı. Şu andaki ülkeyi yöneten zihniyet ve taraflı Cumhurbaşkanlığı Sistemi Türkiye’de kurumları adeta önemsizleştirdi. Kurumların varlığı yokluğu önemli değil. Koskoca ülke bir kişinin iki dudağı arasına sıkışmış kalmış durumda. Onun için büyüyemiyor, kalkınamıyoruz. Onun için bu ülkede özgürlüklerle ilgili, insan haklarıyla ilgili ciddi sıkıntılar var. konuşamayan derdini anlatamayan bir ülke haline geldi Türkiye maalesef” diye konuştu.
“KARANLIKTA YAPILAN DÖVİZ SATIŞ OPERASYONLARI BUNLAR”
Ağbal’ın görevden alınma nedeninin 128-130 milyar dolar döviz rezervinin akıbetini sorduğuna yönelik haberleri de değerlendiren Babacan, “Merkez Bankası Başkanı görevden alındıktan sonra hafta sonu yaptığımız görüşmelerde bu tür şeyler duyduk. Yani böyle rivayetler var diyebilirim. 130 milyar dolarlık rezerv kaybı Türkiye tarihinde olmayan bir şey. 2018 Haziran seçimlerinden sonra taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan beraber bu ülkenin Merkez Bankası’nın tam 130 milyar dolarlık rezervini erittiler ve bununla ilgili hiçbir yerde hiçbir açıklama yok. Normalde bizim dönemimizde ben ekonominin başındayken Merkez Bankası’nın en küçük piyasa müdahaleleri dahi web sitesinde açık bir şekilde yayınlanırdı. Şu anda öyle bir şey yok. Tamamen karanlıkta yapılan döviz satış operasyonları bunlar” ifadelerini kullandı.
“KÖTÜ BİR HATIRA OLARAK KALIR”
Ülkedeki problemlerin seçimle, yönetimin değişmesi ile biteceğini vurgulayan Babacan, “İnanın dürüst ve işinin ehli insanlar işin başına geldiğinde bu ülke bir kabustan uyanır gibi hızla düzelir. ‘Neden boşuna yoksulluk çekmişiz’ deriz. Kötü bir hatıra olarak kalır” diye konuştu.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yanlış bir karar olduğunu söyleyen Babacan, “Biz buna ‘sözde karar’ diyoruz çünkü hukuken de yanlış olduğunu düşünüyoruz. Bu uluslararası bir sözleşme, uluslararası sözleşmeler Meclis’ten geçer kanun niteliğindedir AYM’ye bile götürülemez yine bu da anayasa hükmüdür. Yani normal bir kanundan daha zordur uluslararası sözleşmenin iptali. Fakat görüyoruz ki daha önce tek imzayla bir kararname yayınlanmış yine Cumhurbaşkanı imzasıyla, ‘Cumhurbaşkanı tek imzayla uluslararası sözleşmeden çıkar’ deniyor. Daha sonra onu dayanak göstererek karar alıyorlar. Çocuk oyuncağına çevirdiler. Bu ülkenin anayasası hukuku kimsenin oyuncağı değil. Onun için biz DEVA Partisi olarak çok sayıda imza ile Danıştay’a dava açma kararı aldık” diye konuştu.
“İNSANLAR SOKAĞA DÖKÜLSÜN İSTİYORLAR”
Gezi Parkı’nın mülkiyetinin Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devriyle ilgili konuşan Babacan şunları söyledi:
“Son yıllarda artan bir oranda tarihi eser niteliği taşıyan devlet mülkleri kendilerine yakın olan vakıflara derneklere hızlı bir şekilde dağıtılıyor. Şu anda tarihi eser niteliği olup da verilmeyen bir yer kalmadı. Gezi Parkı’yla ilgili olan durum da tam bir ısrara ve inada dayalı yanlıştan dönmem, yanlışta ısrar ederim diyen bir yönetim zihniyetinin bir ürünü. Şu andaki hükümet hiçbir konuda başarı üretemediği için ülkeyi kutuplaştırma ve düşman üretme, bir karşı taraf üretme ihtiyacı görüyor. Gezi Parkı konusunda bir tepki geleceğini herhalde biliyorlardır herhalde basiretleri tutulmadı. İsteniyor ki insanlar sokaklara dökülsün, sokaklarda şiddet görüntüleri olsun ve desin ki bak işte bu vandallar ülkeyi karıştırmaya çalışıyor işte bize destek verin biz yönetim olarak bunların hakkından geliriz diye senaryo kurgulamaya çalışıyorlar.”
HDP’NİN KAPATILMASI
“Biz prensip olarak parti kapatmaya karşıyız. Parti kapatma meselesiyle ilgili varsa konular şahsi bireysel davalar yürütülmeli. Bireyler tek tek incelenmeli eğer bireylerin suç unsuru taşıyan eylemleri varsa bunlar davalık olabilmeli ve cezalar da bireysel olarak işlenmeli. Yani parti tüzel kişiliği ile cezaları doğru görmüyoruz. Şu da var bir terör örgütünün Türkiye’deki siyaset üzerinde gölgesi dönüp dolaşıyor.”